Aziz DAĞTEKİN Yazdı
Vatan aşkı, öyle sıradan bir sevgi değildir. O, canımızı ve gönlümüzü feda edecek kadar derin, kalbimizi yakıp iliklerimize kadar işleyen bir tutkudur. Tıpkı bir aşkta olduğu gibi… Şairin dediği gibi, aşk ki can ve gönül mülkünü yağmalayan, insanı her türlü sıradanlıktan uzaklaştırıp fevkalade bir hâle sokan bir güçtür; işte milliyetçi bir Türk evladının vatan sevgisi de böyledir. Ülkücülük, sadece bir fikir değil; vatanına, milletine ve tarihine adanmış bir yaşam biçimidir.
Vatan aşkı, insanı göğsüne belâ zincirleri takacak kadar cesur, Mecnun misali fedakâr kılar. Millet uğruna çekilen sıkıntılar, gözyaşları ve eziyetler, insanın kalbinde ateş gibi yanar; ama o ateş, milliyetçi bir Türk’ü ayağa kaldırır, onu büyütür ve yüceltir. Ecdadımızın da dediği gibi, canını ortaya koymayan, mihneti sineye çekmeyen bir evlat, milletine layık olamaz. Her karış toprağımız, her bayrağımız, her şanlı zaferimiz bu aşkın ve ülkücülüğün sembolüdür.
Sadakatsizlik ve vefasızlık ne kadar büyük bir acı verse de, milletimizin gönlündeki aşk ve ülkücü inanç daha büyüktür. Tıpkı bülbüllerin geceleri sessizce inleyip sabahı beklemesi gibi, biz de zorluklar karşısında sessiz ve kararlı bir sabırla bekleriz. Milliyetçi ve ülkücü fedakârlık, milletimizin değerlerini korumak için çekilen cefalarda kendini gösterir; çünkü her gözyaşı, her çile, bu kutsal toprakların bağımsızlığına, şanına ve şerefine hizmet eder.
Vatan aşkı, kalbimizde bir keman gibi titreşir. Sevgiliyi hatırlatan her nota gibi, vatanı hatırlatan her düşünce, her anı ve her mücadele, ruhumuzu büküp aynı anda güçlendirir. Bir keman gibi… O ezgiyi dinleyenler, bu aşkın büyüklüğünü, ülkücü milliyetçi bir ruha dönüşünü hisseder. Fenni ve teknik bilgiler, stratejiler ve planlar da aynı şekilde bu aşkın ve ülkücülüğün levhasına yazılır; çünkü millet aşkı, sadece duygusal değil, akıl ve irade işidir.
Her Türk evladı, bu aşk uğruna gözyaşı döker, canını ortaya koyar ve gerektiğinde dağlar gibi engellere karşı durur. Gözyaşlarımız, tıpkı şairin dediği gibi deniz olur; ama bu deniz, milletimizin ve ülkümüzün geleceğini sulayan kutsal bir nektardır. Her acı, her fedakârlık, bu ulvî davanın ve ülkücü mücadelenin bir parçasıdır.
Milliyetçilik ve ülkücülük, sadece bir söz veya slogan değildir. Milliyetçilik, milletin kalbinde yaşayan, onu dirilten ve ayağa kaldıran bir tutkudur; ülkücülük ise bu tutkunun eyleme dönüştüğü yoldur. Vatan için çekilen acılar, millet için yapılan fedakârlıklar, gözyaşıyla sulanan kahramanlıklar… İşte bunlar, cihan-ı şümul davasının temelleridir. Bizler, tarihin yükünü omuzlayarak yürüyen evlatlar olarak, bu aşkı, bu ülkücü ruhu ve milliyetçi inancı yaşatmak ve diri tutmak zorundayız.
Unutmayalım: Aşk, fedakârlık ve kararlılık ister; millet aşkı da aynı şekilde. Vatan ve millet uğruna çekilen her çile, her gözyaşı, her fedakârlık kutsaldır. Bizler, geçmişin kahramanlarından aldığımız ilhamla, bugün de aynı aşkı, aynı milliyetçi ruhu ve ülkücü davayı taşıyor ve yarın için mücadele ediyoruz. Çünkü vatan, aşk kadar kutsaldır; millet, fedakârlık kadar ulvîdir; ülkücülük ise bu kutsallığın fiili ve yaşam biçimidir.
Ve bilmeliyiz ki, bu yolda gözyaşları akacak, bedeller ödenecek ama Türk milleti ve ülkücü evlatları, bir aşk uğruna, bir dava uğruna her zaman ayağa kalkacak, alnı ak, göğsü kabarık olarak yoluna devam edecektir.
Vatan aşkı, millet fedakârlığı, milliyetçilik ve ülkücülük ideali… İşte bu dava uğruna canını ortaya koyan biziz!
Ekointernet Haber Ulusal Haber Portalı